BU BÖLÜNMÜŞLÜK NİYE ?
BU BÖLÜNMÜŞLÜK NİYE ?
Münihin Sesi köşe yazarlarından Deniz Gezginci'nin BU BÖLÜNMÜŞLÜK NİYE ? başlıklı yazısına haberin devamından ulaşabilirsiniz.
Münih’e ilk geldiğimde buranın “farklı” bir yer olduğunu söylemişlerdi. Burada yaşayan Türklerle ilgili çok iyi konuşan da olmuştu, “aman ne yap ne et Türklerden uzak dur” diyenlerde. “Ben gazeteciyim. İnsanlara dokunmalıyım, iyiyi de kötüyü de kendi gözlerimle görmeliyim” dedim ve insanların içlerine girmeye başladım.
Bu yazımda sizlerle Münih’te bulunduğum yaklaşık beş aylık sürede ki gözlemlerimi paylaşacağım. İsterseniz bana kızın isterseniz “dışarıdan böyle görünüyormuş meğer” diyerek bana hak verin. Yanlış izlenimim var ise de lütfen bunu bir şekilde bana iletin.
Öncelikle burada yaşayan Türkler arasında acayip bir “bölünmüşlük” olduğunu gözlemledim. Acayip diyorum çünkü birbirine yakın düşüncelere sahip olanlar bile “mitoz” gibi kendi aralarında bölünmüş.
- Atatürkçüler kendi aralarında bölünmüş.
- Cumhuriyetçiler kendi aralarında bölünmüş.
- Ülkücüler kendi aralarında bölünmüş.
- Muhafazakar kesim kendi aralarında bölünmüş.
- Gazeteciler kendi aralarında bölünmüş.
Yukarıda saydığım kesimler bölünmekle kalmamış kendilerine en büyük rakibi (zaman zaman düşmanlık boyutuna gelen bir rekabet) yine kendileri olarak bellemişler. Örneğin Cumhuriyetçi bir dernek güzel bir organizasyon yapsa onu yine ilk ayağından aşağıya çekmeye çalışan diğer bir Cumhuriyetçi dernek olmuş.
Maalesef bu bölünmüşlüğü hissettiğim ilk yerlerden biri de Münih’te ki Türk medyası oldu. Münih’in Sesi’ni yayına soktuğum ilk gün zat-ı şahanelerinden biri (ki bence bu arkadaş reklamcılık yerine senaristlik yapsa daha başarılı olur) sosyal medyada hakkımda ürettiği aslı astarı olmayan, akıl almaz senaryolarla öyle bir reklamımı yapmış ki neredeyse anlattıklarına ben bile inanacağım.
Neyse ki ben hayatım boyunca hiçbir zaman “konuşan” taraf değil hep “konuşturan” taraf oldum. Bir sorunum varsa direk insanların yüzüne söyledim. Sosyal medyadan sallayıp sallayıp karşısına oturduğum da susan taraf olmadım.
“Böl – parçala – yönet” bir topluluğu yok etmede kullanılan en bilindik yöntemdir. Hedef topluluk seçilir, bu toplulukların farkları sanki birer eksiklikmiş gibi ortaya konur. Ülkücüsün, Muhafazakarsın, Atatürkçüsün, Cumhuriyetçisin, Cemaatçisin diye daha önceden bir bütün olarak yaşayan topluluğun içine fitne tohumları sokulur. Her topluluk kendi grubunu oluşturur. Gaza gelen gruplar hep kendilerinin haklı olduklarını iddia eder. Karşı tarafın düşüncesini hiçe saymaya başlarlar. Koca topluluk ufak ufak parçalara bölünüp birbirine düşer. Hedefleri o topluluğu bölmek olanlar uzaktan ellerini ovuşturmaya başlar. O yedi düvele kafa tutan koca topluluk bir bakarsınız bir gün ezilmiş, büzülmüş, parçalanmış bir şekilde başkaları tarafından yönetilmeye hazır hale çoktan gelmiştir.
- Şimdi soruyorum; beş aylık tespitlerimde haklılık payı var mı ?
- Var ise; Bu bölünmüşlük niye ?
- Yok ise; Bu şekilde devam !
Deniz GEZGİNCİ
deniz@munihinsesi.com
Twitter: @denizgezginci
* Münihin Sesi.com sitesinde yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur...
FacebookSayfa➤ /munihinsesi
Instagram➤ /munihinsesi
FacebookGrup➤ /groups/munihteyasayanturkler
Youtube ➤ /munihinsesi
WhatsAppGrup ➤ +905368638699
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.