HADİ DAĞILIN, GÖSTERİ BİTTİ !
HADİ DAĞILIN, GÖSTERİ BİTTİ !
“Hadi dağılın, gösteri bitti” Bir köşe yazısının başlığında bile kullanıldığında insanı iğreti ediyor değil mi? Başlığı atan kişi olarak beni etti. Peki diyeceksiniz ki nereye dağılıyoruz, ne gösterisi ve neden böyle bir başlık atma gereği duydun? O halde hemen yazmaya başlayalım.
Her sabah erken saatlerde olduğu gibi dün yine köpeğimi gezdirmek için dışarı çıktığımda gördüğüm bir bank beni insanlığımdan utandırdı. Ve o bankın fotoğrafını çekip (fotoğrafa yazının sonunda ulaşabilirsiniz) Münihin Sesi sosyal medya hesabında paylaştım ve aynen şu cümleleri yazdım; “İnsan olmanın dini, dili, ırkı olmamalı ama. Bu fotoğraf karesi Avrupa’nın en gelişmiş şehirlerinden biri olan Münih’ten. Yere atılmış bir sigara paketi, içi yenip kabukları atılmış Antepfıstığı, yarım yenip bırakılmış bir DÖNER, yanında içilmiş bir AYRAN, sigara paketleri, içki şişeleri. Sizce bu bankta hangi milletten bir insan oturmuştur? Haydi -Aynı zamanda ayranın markası-hangi milletten olduğu da önemli değil diyelim. Ya da şöyle yapalım. Soruyu biz değil bu görüntüye şahit olan köpeğim Aşil sorsun; Hangimiz insan, hangimiz hayvan? Yorum sizin!”
Yukarıdaki paylaşıma “İnsan olmanın dini, dili, ırkı olmamalı ama” diye başlamamın bir nedeni vardı. Yazıda bir metafor yaptım ve bu fotoğraftaki tablonun hangi milletten olursa olsun bir “İNSAN” a yakışmayacağını vurgulamaya çalıştım. Yazının sonunu da bilerek köpeğimin sorusu ile bitirdim “Hangimiz insan, hangimiz hayvan?”
Bu fotoğrafın altına onlarca yorum geldi. En çok hoşuma giden yorumlar da bir Türk’ün oturduğu bir bankı öyle bırakmayacağı yorumlarıydı. Ancak bu yorumlar arasında bir yorum beni biraz üzdü. Şimdi neden üzdüğünü anlatmaya çalışacağım.
Yorumun sahibi Münih’te çok değer verdiğim, yaptığı çalışmaları her zaman takdir ettiğim ve her girdiğim ortamda kendisinin Münih için büyük bir şans olduğunu söylediğim – ki birkaç kere yüzüne de söylediğimi hatırlıyorum – Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Prof. Dr. Mustafa Çakır hocam.
Mustafa Çakır Hocam bu fotoğrafın altına şöyle bir yorum yazmış; “Şimdi bir şeyler yazacağım, sanal alem yıkılacak. Burada toplanan ‘beyaz Türkler’ hızını alamayacak, yorumlara doyamayacak belki... Önce bu fotoğrafı koyandan başlayalım. Sonra diğer tespitlere bakalım”
1. Boyun uzadı mı bu fotoğrafı paylaştığın ve milletimize laf soktuğun için? Türk ve Türkiye karşıtı söylemleri okumak, okutmak mutlu etti mi? Yoksa bir parça vicdan yapıp düşündünüz mü? Fotoğrafın mizansen olmadığı ne malum...
2. Her ayran içen, döner yiyen Türk mü? Nasıl bir sığ mantık ve öngörüsüzlükle tasvip edilmeyen bu görüntü ile milletimiz arasında ilişki kurmaya kalkıyorsunuz? Velev ki bu densizliği yapan bir Türk olsun. Size bunları böyle teşhir etmek yakışıyor mu? Utanmıyor musunuz? Ayranın dışında içki şişesi de var... Ona ne demeli? Biri parkta Türkler gürültülü müzik yaptığı için utanmış. Türklüğünüzden mi utandınız, çevreye verilen rahatsızlıktan mı?
3. Almanya'ya şu ve bu nedenle kısa süre önce gelenler, daha ülkeyi doğru dürüst tanımadan gözlerindeki toz pembe gözlükleri çıkarmadan, Türkiye Almanya karşılaştırması yapmasın lütfen. Biraz tarih ve kültür bilgisi edinir, siyasal saplantılardan sıyrılırsanız, Türk milletine laf sokmaktan vaz geçer, özendiğiniz milletlerin tarihlerinde bıraktığı lekelerin kokuları belki aklınızı başınıza getirir.
4. Türk ırkı filan yazmış bazı takipçiler. Türklük ırk, etnisite kavramı değildir. Türklük hissetmekle ilgilidir. Kendini Türk hisseden; kederde, sevinçte birlikte hareket eden herkes Türk’tür. Örnek arayanlar ulusal kurtuluş savaşına ve ondan sonra Atatürk'ün yaptığı Türk tanımına baksınlar.
Hadi, dağılın. Gösteri bitti... Şimdi, sanal alemde atış serbest.
Bu yorumun birinci maddesi bizzat beni ilgilendirdiği için hocama özelden şu metni yazdım;
“Hocam 20 yıldır gazetecilik yapıyorum, bine yakın haber yüzlerce köşe yazısı yazdım. Milliyet gibi Sabah gibi büyük gazetelerde çalıştım. Şu an Odatv ile çalışıyorum. Bugüne kadar değer vermediğim kişiler haricinde kimseyle sanal ortamda ikili diyaloğa girmedim. Sadece saygı duyduğum ve sevdiğim insanlara açıklama yaptım. Siz de onlardan biri olduğunuz için bu açıklamayı yapma gereği duyuyorum. Öncelikle üslubunuz beni çok şaşırttı. Evet o paylaşımı yapınca boyum uzamadı ama sanırım metni iyi okumadınız ya da üzülerek söylüyorum okuduğunuzu anlamadınız. O metinin giriş cümlesinde din, dil, ırk ayrımı yapmadığımı, bunu yapanın insan olamayacağını yazdım. Yazdığım hiçbir cümlede “bunu Türkler yapmıştır” gibi bir kelime de geçmiyor. Dediğim dibi sizi çok sevdiğim, saygı duyduğum ve yaptığınız çalışmaları takdir eden bir kardeşiniz olarak bunu yazıyorum. Son cümlede yazdığınız ‘hadi şimdi dağılın’ cümlesi de beni çok şaşırttı. Ben de bir eğitimcinin oğluyum. Babam Karşıyaka eski Milli Eğitim Müdürü. Ama hiçbir öğrencisine bu üslupta ‘hadi şimdi dağılın’ dediğini duymadım. Size hocam diyen biri olarak şaşırdım. Keşke o yorumu yazmadan önce bana özelden yazsaydınız. Ama canınız sağ olsun. Ben size saygı duymaya devam edeceğim. İyi akşamlar sevgili hocam. Bu arada fotoğraftaki tek mizansen- maalesef- köpeğim Aşil :)”
Mustafa hocama gönderdiğim bu mesaja sağ olsun kendisinin kibarlığına ve eğitimci kişiliğine yakışan “kusura bakmayın, belki ben kusurluyum” diye başlayan bir mesaj gönderdi. Son günlerde her türlü olumsuzluğu Türklere mal edilmesinin canını acıttığından ve o hızla önünü arkasını düşünmeden böyle bir yorumu yazdığını, istersem yorumu silebileceğimi belirtti (Mesajı benim özelime yazdığı için etik olarak birebir burada paylaşmıyorum)
Bugüne kadar düşünce özgürlüğünü savunan biri olarak içerisinde küfür ve hakaret olmayan hiçbir yorumu kaldırmadığımı ve yorumun kalabileceğini kendisine belirttim. Mustafa hocam bu tür paylaşımlar yapmazsam yorumu kendisinin kaldıracağını belirtti. Tabii bunu da istemedim. Çünkü ben gazeteciyim. Doğru bildiğimi hiç kimsenin şartına, koşuluna uymadan yazarım, paylaşırım.
Doğru bulmadıklarımı yazdığım gibi…
- Mesela Eğitim Ataşesi Prof. Dr. Mustafa Çakır hocam gibi konsoloslukta görevli olan, topluma kanaat önderliği yapan insanların duyguları ile bu tür önemli konularda sosyal medyada yorum yapmalarını – hele ki bu üslupta – doğru bulmuyorum.
- Mesela insanları din karşıtı, Türk karşıtı gibi göstermeye çalışıp, ucuz milliyetçilik politikaları ile yaftalamaya çalışmayı doğru bulmuyorum.
- Mesela bir gazeteciye “eğer sen böyle fotoğraflar koymazsan ben de yorumu silerim” tarzı bir gazetecinin fikir özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne şart koşulmasını doğru bulmuyorum.
- Mesela Atatürk’ü ve ilkelerini iliklerine kadar yaşamış İzmir’in Karşıyaka’sında doğup büyüyen, bu ilkeleri kendine ilke edinmiş eğitimci bir ailenin çocuğu olan, Türk toplumu için, Türkiye’den gelen öğrenciler için burada sosyal yardımlaşma platformları kurup toplumumuz insanları için seferber olan bir kişiye “milletimize laf soktuğun için mutlu musun” söylemini doğru bulmuyorum.
Eğitimci babam bana hep şöyle der; “Gazetecinin görevi, yüreğinden başka kimseye hesap vermeden doğruları yazmaktır. Doğruları yazmaktan başka seçeneğin olamaz, sonucu ne olursa olsun”
Doğruları ve bana doğru gelmeyen şeyleri sonucu ne olursa olsun kalemim yettiğince yazmaya devam edeceğim
Bu bana bir baba nasihatidir.
Deniz Gezginci
denizgezginci@hotmail.com
FacebookSayfa➤ /munihinsesi
Instagram➤ /munihinsesi
FacebookGrup➤ /groups/munihteyasayanturkler
Youtube ➤ /munihinsesi
WhatsAppGrup ➤ +905368638699
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.