ULUSAL EGEMENLİK, ÇOCUKLAR VE CUMHURİYET
08.05.2016 - 22:53, Güncelleme:
01.12.2021 - 20:21 3097+ kez okundu.
ULUSAL EGEMENLİK, ÇOCUKLAR VE CUMHURİYET
Türkiye Münih Halk Derneği Gençlik Kolunun ULUSAL EGEMENLİK, ÇOCUKLAR VE CUMHURİYET başlıklı yazısına haberin devamından ulaşabilirsiniz.
23 Nisan 2016, 96. yılını kutladığımız bu günün niteliği iki kavram üzerinde yoğunlaşır: Biri ulusal egemenlik, diğeri ise çocuklar.Bu günü, öncelikle cumhuriyet olmanın ve olabilmenin ön koşullarından biri olan ulusal egemenliğimizin, TBMM’nin Ankara’da 23 Nisan 1920’de ilk kez toplanmasıyla ve 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla tüm dünyaya ilan edilmesi, üstelik bunu millet olarak tarihimizde belki de en zayıf olduğumuz bir zaman içerisinde başarmamız açısından, ayrı bir gururla anar ve kutlarız.Öte yandan, bu güne anlam veren diğer kavram çocuklardır. Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin, yani günümüzün Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ilan etmesiyle beraber, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün himayesinde 23 Nisan 1927’de ilk kez kutlanmıştır. Ancak, bu günün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı başlığı altında anılması sadece tesadüf eseri olmasa gerek. Bu çerçevede ulusal egemenliği ve çocukları, daha çok birbirini tamamlayan iki kavram olarak ele almamız lazım. Çocuklar, her çağdaş ulusta olduğu gibi, bizim ulusumuzun da geleceği ve teminatıdır. Diğer taraftan, çağdaş bir yönetim biçimi olan cumhuriyet, her bireyine aynı mesafede yaklaşmak ve bir ana gibi kol kanat germekle anlam kazanır. Söz konusu bu nitelik, özellikle öksüz ve yetim kalmış, yoksul ve korunmaya muhtaç çocuklar açısından büyük anlam taşır.Kayseri Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ön cephesini anlamlı bir levha süsler. Bu levhada, Atatürk eğilmiş, küçük bir çocuğun başını okşar. Ve bu tablonun altında o anlamlı söz: Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir...Ve hal bu iken, bağımsızlığın yanı sıra devletleşmeyi başaran ve sosyal devlet olmanın koşullarını takdire şayan bir hızla yerine getirebilen Atatürk Türkiye’sinin 93. yılında, korunmaya muhtaç çocukların, sığındıkları kurumlardan art arda gelen taciz ve tecavüz haberleri. Ve esas ürkütücü olan, bu kurumlardan sorumlu şahısların ve en başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın, her şeyden öte iki çocuk annesi bir kadın olarak, ne olduğu belirsiz siyasetler uğruna bu skandal olayları örtbas etme girişimleri.Bu vahim durumun nedenlerini ayrı ayrı ele almaya pek de gerek yok aslında. Atatürk’ün, kimsesizlerin kimsesi olarak tanımladığı cumhuriyetin anlamı, 14 yıl zarfında adım adım boşaltıldı ve cumhuriyet, kimsesizleştirildi. Ve sonunda kimsesizleşen cumhuriyet, çocuklarına sahip çıkamayacak kadar zayıf bir hal aldı.Sözlerimizi, her şeye rağmen sadece umutsuz olmamak gerektiği gibi yüzeysel laflarla bitirmeye, en azından Atatürk’e duyduğumuz sevgi ve saygıdan dolayı içimiz elvermiyor. Bundan dolayı belirtmek isteriz ki, izledikleri siyasetin ana faktörleri, uluslararası siyasete ve en önemlisi tarihin akışına ters düşmektedir. Yönetiyorlar, fakat her geçen gün gözlerin üzerlerinde olduğunu ve artık en azından sonun başlangıcına gelindiğini onlar da korku ve dehşet içinde hissediyorlar. Tarih sahnesinin matematiğini bozuyorlar ve bu siyaset ve sinir savaşının galibinin yine çağdaşlığın ve Atatürk cumhuriyetinin olacağından şüphe duymamıza gerek yoktur.
THD-M Gençlik Kolu E-Mail: thd-m.genclik.kolu@gmx.de Sosyal medya: www.facebook.com/groups/THD.Genclik/
Türkiye Münih Halk Derneği Gençlik Kolunun ULUSAL EGEMENLİK, ÇOCUKLAR VE CUMHURİYET başlıklı yazısına haberin devamından ulaşabilirsiniz.
23 Nisan 2016, 96. yılını kutladığımız bu günün niteliği iki kavram üzerinde yoğunlaşır: Biri ulusal egemenlik, diğeri ise çocuklar.
Bu günü, öncelikle cumhuriyet olmanın ve olabilmenin ön koşullarından biri olan ulusal egemenliğimizin, TBMM’nin Ankara’da 23 Nisan 1920’de ilk kez toplanmasıyla ve 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla tüm dünyaya ilan edilmesi, üstelik bunu millet olarak tarihimizde belki de en zayıf olduğumuz bir zaman içerisinde başarmamız açısından, ayrı bir gururla anar ve kutlarız.
Öte yandan, bu güne anlam veren diğer kavram çocuklardır. Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin, yani günümüzün Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ilan etmesiyle beraber, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün himayesinde 23 Nisan 1927’de ilk kez kutlanmıştır. Ancak, bu günün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı başlığı altında anılması sadece tesadüf eseri olmasa gerek. Bu çerçevede ulusal egemenliği ve çocukları, daha çok birbirini tamamlayan iki kavram olarak ele almamız lazım. Çocuklar, her çağdaş ulusta olduğu gibi, bizim ulusumuzun da geleceği ve teminatıdır. Diğer taraftan, çağdaş bir yönetim biçimi olan cumhuriyet, her bireyine aynı mesafede yaklaşmak ve bir ana gibi kol kanat germekle anlam kazanır. Söz konusu bu nitelik, özellikle öksüz ve yetim kalmış, yoksul ve korunmaya muhtaç çocuklar açısından büyük anlam taşır.
Kayseri Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ön cephesini anlamlı bir levha süsler. Bu levhada, Atatürk eğilmiş, küçük bir çocuğun başını okşar. Ve bu tablonun altında o anlamlı söz: Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir...
Ve hal bu iken, bağımsızlığın yanı sıra devletleşmeyi başaran ve sosyal devlet olmanın koşullarını takdire şayan bir hızla yerine getirebilen Atatürk Türkiye’sinin 93. yılında, korunmaya muhtaç çocukların, sığındıkları kurumlardan art arda gelen taciz ve tecavüz haberleri. Ve esas ürkütücü olan, bu kurumlardan sorumlu şahısların ve en başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın, her şeyden öte iki çocuk annesi bir kadın olarak, ne olduğu belirsiz siyasetler uğruna bu skandal olayları örtbas etme girişimleri.
Bu vahim durumun nedenlerini ayrı ayrı ele almaya pek de gerek yok aslında. Atatürk’ün, kimsesizlerin kimsesi olarak tanımladığı cumhuriyetin anlamı, 14 yıl zarfında adım adım boşaltıldı ve cumhuriyet, kimsesizleştirildi. Ve sonunda kimsesizleşen cumhuriyet, çocuklarına sahip çıkamayacak kadar zayıf bir hal aldı.
Sözlerimizi, her şeye rağmen sadece umutsuz olmamak gerektiği gibi yüzeysel laflarla bitirmeye, en azından Atatürk’e duyduğumuz sevgi ve saygıdan dolayı içimiz elvermiyor. Bundan dolayı belirtmek isteriz ki, izledikleri siyasetin ana faktörleri, uluslararası siyasete ve en önemlisi tarihin akışına ters düşmektedir. Yönetiyorlar, fakat her geçen gün gözlerin üzerlerinde olduğunu ve artık en azından sonun başlangıcına gelindiğini onlar da korku ve dehşet içinde hissediyorlar. Tarih sahnesinin matematiğini bozuyorlar ve bu siyaset ve sinir savaşının galibinin yine çağdaşlığın ve Atatürk cumhuriyetinin olacağından şüphe duymamıza gerek yoktur.
Bu günü, öncelikle cumhuriyet olmanın ve olabilmenin ön koşullarından biri olan ulusal egemenliğimizin, TBMM’nin Ankara’da 23 Nisan 1920’de ilk kez toplanmasıyla ve 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla tüm dünyaya ilan edilmesi, üstelik bunu millet olarak tarihimizde belki de en zayıf olduğumuz bir zaman içerisinde başarmamız açısından, ayrı bir gururla anar ve kutlarız.
Öte yandan, bu güne anlam veren diğer kavram çocuklardır. Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin, yani günümüzün Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ilan etmesiyle beraber, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün himayesinde 23 Nisan 1927’de ilk kez kutlanmıştır. Ancak, bu günün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı başlığı altında anılması sadece tesadüf eseri olmasa gerek. Bu çerçevede ulusal egemenliği ve çocukları, daha çok birbirini tamamlayan iki kavram olarak ele almamız lazım. Çocuklar, her çağdaş ulusta olduğu gibi, bizim ulusumuzun da geleceği ve teminatıdır. Diğer taraftan, çağdaş bir yönetim biçimi olan cumhuriyet, her bireyine aynı mesafede yaklaşmak ve bir ana gibi kol kanat germekle anlam kazanır. Söz konusu bu nitelik, özellikle öksüz ve yetim kalmış, yoksul ve korunmaya muhtaç çocuklar açısından büyük anlam taşır.
Kayseri Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ön cephesini anlamlı bir levha süsler. Bu levhada, Atatürk eğilmiş, küçük bir çocuğun başını okşar. Ve bu tablonun altında o anlamlı söz: Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir...
Ve hal bu iken, bağımsızlığın yanı sıra devletleşmeyi başaran ve sosyal devlet olmanın koşullarını takdire şayan bir hızla yerine getirebilen Atatürk Türkiye’sinin 93. yılında, korunmaya muhtaç çocukların, sığındıkları kurumlardan art arda gelen taciz ve tecavüz haberleri. Ve esas ürkütücü olan, bu kurumlardan sorumlu şahısların ve en başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın, her şeyden öte iki çocuk annesi bir kadın olarak, ne olduğu belirsiz siyasetler uğruna bu skandal olayları örtbas etme girişimleri.
Bu vahim durumun nedenlerini ayrı ayrı ele almaya pek de gerek yok aslında. Atatürk’ün, kimsesizlerin kimsesi olarak tanımladığı cumhuriyetin anlamı, 14 yıl zarfında adım adım boşaltıldı ve cumhuriyet, kimsesizleştirildi. Ve sonunda kimsesizleşen cumhuriyet, çocuklarına sahip çıkamayacak kadar zayıf bir hal aldı.
Sözlerimizi, her şeye rağmen sadece umutsuz olmamak gerektiği gibi yüzeysel laflarla bitirmeye, en azından Atatürk’e duyduğumuz sevgi ve saygıdan dolayı içimiz elvermiyor. Bundan dolayı belirtmek isteriz ki, izledikleri siyasetin ana faktörleri, uluslararası siyasete ve en önemlisi tarihin akışına ters düşmektedir. Yönetiyorlar, fakat her geçen gün gözlerin üzerlerinde olduğunu ve artık en azından sonun başlangıcına gelindiğini onlar da korku ve dehşet içinde hissediyorlar. Tarih sahnesinin matematiğini bozuyorlar ve bu siyaset ve sinir savaşının galibinin yine çağdaşlığın ve Atatürk cumhuriyetinin olacağından şüphe duymamıza gerek yoktur.
THD-M Gençlik Kolu
E-Mail: thd-m.genclik.kolu@gmx.de
Sosyal medya: www.facebook.com/groups/THD.Genclik/
Münihin Sesi Sosyal Medya adresleri;
FacebookSayfa➤ /munihinsesi
Instagram➤ /munihinsesi
FacebookGrup➤ /groups/munihteyasayanturkler
Youtube ➤ /munihinsesi
WhatsAppGrup ➤ +905368638699
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.