OKUMAYAN (BİREY- TOPLUM) YOK OLMAYA MAHKUMDUR

13.02.2016 - 11:41, Güncelleme: 01.12.2021 - 20:21 2808+ kez okundu.
 

OKUMAYAN (BİREY- TOPLUM) YOK OLMAYA MAHKUMDUR

Münihin Sesi köşe yazarlarından Hüseyin Oluç'un OKUMAYAN (BİREY- TOPLUM) YOK OLMAYA MAHKUMDUR başlıklı yazısına haberin devamından ulaşabilirsiniz.
Kelimeler sahibini ele verir. Arabî'nin dediği gibi yıldızların karanlığı küfrün karanlığına, denizin karanlığı cehalete, dalgaların karanlığı düşüncenin karanlığına işaret ediyorsa; insanın karanlığı tekinsizliğe, dilin karanlığı da kalp körlüğüne delalet ediyor olmalı. Birde „KiN“ tutkusu olan zavallılar vardır. Halbuki Hz. Adem'den beri kin'in dinde yeri yoktur. O, ancak kötülüğün hükümferma olduğu bir kalpte kendine yer bulabilir. Öfke, ham ruhların dışavuru mudur. Dumanın ateşi ele verdiği gibi alay, aşağılama, hakaret, tehdit ve intikam çığlığı da kini ele verir. Hangi mevkide olursa olsun öznesinin edepten yoksunluğunu âleme ilân eder. Son zamanlarda özellikle Facebook´un yaygınlaşmasıyla herkes adeta bir yorumcu-yazar oldu, hak getire. Rahatsız mı oldum? Hayır. Aksine çok seviniyorum. Yazan ve konuşan bir toplumun bireyleri yöneticilerine herzaman yön verir, kendisi hakkında konuşulan ve yazılanlara dikkate alan yöneticilerin ise hata yapma ihtimali azdır. Günümüzün en temel, bariz problemlerinin kimlik bunalımı etrafında şekillendiğini söyleyebiliriz. Hızla mobilize olan insan, ferdî ve içtimaî dönüşümünü gerektiği şekilde gerçekleştiremiyor. Artan stres, gerilim ve sıkıntı sonucunda sadece yalnızlıktan kaynaklanan depresif hasta sayısının bütün dünyada 150 milyonu, smartphone bağımlılarının bu yıl 100 milyondan fazla artarak 280 milyonu aştığı (ki bunlar günde 60 kereden fazla telefonlarına giriyor) düşünülürse meselenin boyutları anlaşılır. İlaç endüstrisinin bu kadar gelişmesinin arkasında nelerin olduğunu da kolayca farkedebiliriz. Konumuz bu değildi aslında. Konumuz yazan çoğaldı ama okuma oranları özellikle bizim toplumda yerlerde sürünüyor. Düşünebiliyor musunuz 1980 yılındaki kütüphane sayısı ile 2016 yılındaki kütüphane sayısı aynı ülkemizde. Her ilde üniversiteler açıldı ama bugün ortaya çıkan tabloda üniversite öğrencilerin dahi ders kitapları dışında kitap okumadığını görüyoruz. Almanya´da ise Türklerin kitap okuma oranlarını öğrenmek isterseniz derneklerin düzenlemiş olduğu kermeslerde açılan kitap stantlarına olan ilgi ve satılan kitapların cesitlliginden bunu anlarsınız.  Adam Grant´in „“Vermek ve Almak“ isimli kitabında, birşey almak için önce karşılıksız vermeye çalışmak daha mantıklıdır, diyor.  Hadi hep beraber kendimizi sorgulamaya devam edelim. Kimseye ön yargımız yok. KRW Eyaleti Yerel Sağlık Komisyonu Göçmenler Temsilcisi psikolog Dr. Ali Kemal Gün´e göre Avrupa´daki Türk kökenli öğrencilerin okullarda başarılı olabilmesi için öncelikle ailelerin durumunun gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyor ve diyor ki „Cocugun kişilik yapısı öncelikle anne-babanın örnek alınmasıyla olusur“. O zaman kimse bu çocuk kime çekti? Sorusunu sormaya hakkı yok. Anne-babasına çekti. Şimdi bir cümle aktaracağım size: “Biz Garb'ın iki şeyini yanlış anladık. İki yüzünü tersinden gördük: İlmini ve ahlâkını. Garblılaşmak isterken, onun ilmini alıp ahlâkını almama kararını verdik. İlmin ve ahlâkın aynı kökten çıktıklarını bilemedik.” Kimin bu cümleler? Nurettin Topçu'nun! (Garbın İlim Zihniyeti ve Ahlâk Görüşü) Bu sözler 1955'te söylenmiş. Bugün hangi noktadayız? Âhenkli bir kavramlar düzeninde değil, bir kavramlar curcunası içindeyiz. Karşımızda bir sürü devâsa mesele var, ama bunları çözecek fikrî birikimimiz yok, sadece gerginlikler ve kutuplaşmalar var. Gelişmiş demokrasiye hâlâ hasretiz. Münih´de bile öyle maalesef. Yanlış anlamasinlar ama kermeslere, kokteylere aksatmadan giden yetkililerimiz acaba akademisyenlerle biraraya gelerek fikir alışverişinde bulunuyorlar mı? Yoksa Hoteli olan bir dernek başkanı beyefendi kimi isterse onlar mı katılıyor toplantilara…Devlet büyüklerimizin şunlarda mutalaka bu tür toplantılarda olmalıdır diyebilme etkisi-yetkisi yokmudur? Bilemiyorum. Kendileri bilir. Seyreyle sen gümbürtüyü  Ne yaşıyorsak yaşayalım, asla göz ardı etmememiz gereken şey, bu âlemin bir sahibi olduğudur. Varlıkta aslolan iyilik ve güzelliktir. Şer ve çirkinlikler arızîdir.  Zulm ile âbad olanların sonu mâlum... Âdetin yırtılma vakti yakındır.  Her seferinde tebessüm ederek, “Yunus ne hoş demişsin. / Şeker şerbet yemişsin!” diyesim geliyor. Bakın ne güzel söylüyor:  Yerden göğe küp dizseler  Birbirine bent etseler  Altından birin çekseler  Seyreyle sen gümbürtüyü  En kalbi duygularımla herkese selam ve saygılarımı sunuyorum.  Hüseyin Oluc / Gazeteci-Ekonomist  gazeteciyim20@gmail.com
Münihin Sesi köşe yazarlarından Hüseyin Oluç'un OKUMAYAN (BİREY- TOPLUM) YOK OLMAYA MAHKUMDUR başlıklı yazısına haberin devamından ulaşabilirsiniz.

Kelimeler sahibini ele verir. Arabî'nin dediği gibi yıldızların karanlığı küfrün karanlığına, denizin karanlığı cehalete, dalgaların karanlığı düşüncenin karanlığına işaret ediyorsa; insanın karanlığı tekinsizliğe, dilin karanlığı da kalp körlüğüne delalet ediyor olmalı. Birde „KiN“ tutkusu olan zavallılar vardır. Halbuki Hz. Adem'den beri kin'in dinde yeri yoktur. O, ancak kötülüğün hükümferma olduğu bir kalpte kendine yer bulabilir. Öfke, ham ruhların dışavuru mudur. Dumanın ateşi ele verdiği gibi alay, aşağılama, hakaret, tehdit ve intikam çığlığı da kini ele verir. Hangi mevkide olursa olsun öznesinin edepten yoksunluğunu âleme ilân eder.

Son zamanlarda özellikle Facebook´un yaygınlaşmasıyla herkes adeta bir yorumcu-yazar oldu, hak getire. Rahatsız mı oldum? Hayır. Aksine çok seviniyorum. Yazan ve konuşan bir toplumun bireyleri yöneticilerine herzaman yön verir, kendisi hakkında konuşulan ve yazılanlara dikkate alan yöneticilerin ise hata yapma ihtimali azdır.

Günümüzün en temel, bariz problemlerinin kimlik bunalımı etrafında şekillendiğini söyleyebiliriz. Hızla mobilize olan insan, ferdî ve içtimaî dönüşümünü gerektiği şekilde gerçekleştiremiyor. Artan stres, gerilim ve sıkıntı sonucunda sadece yalnızlıktan kaynaklanan depresif hasta sayısının bütün dünyada 150 milyonu, smartphone bağımlılarının bu yıl 100 milyondan fazla artarak 280 milyonu aştığı (ki bunlar günde 60 kereden fazla telefonlarına giriyor) düşünülürse meselenin boyutları anlaşılır. İlaç endüstrisinin bu kadar gelişmesinin arkasında nelerin olduğunu da kolayca farkedebiliriz.

Konumuz bu değildi aslında. Konumuz yazan çoğaldı ama okuma oranları özellikle bizim toplumda yerlerde sürünüyor. Düşünebiliyor musunuz 1980 yılındaki kütüphane sayısı ile 2016 yılındaki kütüphane sayısı aynı ülkemizde. Her ilde üniversiteler açıldı ama bugün ortaya çıkan tabloda üniversite öğrencilerin dahi ders kitapları dışında kitap okumadığını görüyoruz. Almanya´da ise Türklerin kitap okuma oranlarını öğrenmek isterseniz derneklerin düzenlemiş olduğu kermeslerde açılan kitap stantlarına olan ilgi ve satılan kitapların cesitlliginden bunu anlarsınız.

 Adam Grant´in „“Vermek ve Almak“ isimli kitabında, birşey almak için önce karşılıksız vermeye çalışmak daha mantıklıdır, diyor.

 Hadi hep beraber kendimizi sorgulamaya devam edelim. Kimseye ön yargımız yok. KRW Eyaleti Yerel Sağlık Komisyonu Göçmenler Temsilcisi psikolog Dr. Ali Kemal Gün´e göre Avrupa´daki Türk kökenli öğrencilerin okullarda başarılı olabilmesi için öncelikle ailelerin durumunun gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyor ve diyor ki „Cocugun kişilik yapısı öncelikle anne-babanın örnek alınmasıyla olusur“. O zaman kimse bu çocuk kime çekti? Sorusunu sormaya hakkı yok. Anne-babasına çekti.

Şimdi bir cümle aktaracağım size: “Biz Garb'ın iki şeyini yanlış anladık. İki yüzünü tersinden gördük: İlmini ve ahlâkını. Garblılaşmak isterken, onun ilmini alıp ahlâkını almama kararını verdik. İlmin ve ahlâkın aynı kökten çıktıklarını bilemedik.”

Kimin bu cümleler? Nurettin Topçu'nun! (Garbın İlim Zihniyeti ve Ahlâk Görüşü) Bu sözler 1955'te söylenmiş. Bugün hangi noktadayız? Âhenkli bir kavramlar düzeninde değil, bir kavramlar curcunası içindeyiz. Karşımızda bir sürü devâsa mesele var, ama bunları çözecek fikrî birikimimiz yok, sadece gerginlikler ve kutuplaşmalar var. Gelişmiş demokrasiye hâlâ hasretiz.

Münih´de bile öyle maalesef. Yanlış anlamasinlar ama kermeslere, kokteylere aksatmadan giden yetkililerimiz acaba akademisyenlerle biraraya gelerek fikir alışverişinde bulunuyorlar mı? Yoksa Hoteli olan bir dernek başkanı beyefendi kimi isterse onlar mı katılıyor toplantilara…Devlet büyüklerimizin şunlarda mutalaka bu tür toplantılarda olmalıdır diyebilme etkisi-yetkisi yokmudur? Bilemiyorum. Kendileri bilir.

Seyreyle sen gümbürtüyü

 Ne yaşıyorsak yaşayalım, asla göz ardı etmememiz gereken şey, bu âlemin bir sahibi olduğudur. Varlıkta aslolan iyilik ve güzelliktir. Şer ve çirkinlikler arızîdir.

 Zulm ile âbad olanların sonu mâlum... Âdetin yırtılma vakti yakındır.

 Her seferinde tebessüm ederek, “Yunus ne hoş demişsin. / Şeker şerbet yemişsin!” diyesim geliyor. Bakın ne güzel söylüyor:

 Yerden göğe küp dizseler

 Birbirine bent etseler

 Altından birin çekseler

 Seyreyle sen gümbürtüyü

 En kalbi duygularımla herkese selam ve saygılarımı sunuyorum.

 Hüseyin Oluc / Gazeteci-Ekonomist
 gazeteciyim20@gmail.com

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve munihinsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.